2.Gün: Erkenden kalkıp, yollara düştük. Gezilecek bir sürü yer vardı çünkü. Öncesinde güzel bir kahvaltı yapalım dedik. Kinkerstraat’ta Simit Sarayı’na gittik. Aslında Dam Square’de 2 tane Simit Sarayı varmış. Ama biz haritada uzak olanı görüp, oraya gittik. İyi ki de oraya gitmişiz. Hem gene yeni sokaklar, yeni kanallar keşfettik.

Muhteşem bir kahvaltı yaptık. Sanki yıllardır demleme çay, Türk kahvesi içmemiş gibi çok sevinçliydik. Bu arada Eyüp Bey’den de söz etmezsem olmaz. Bizi çok güzel ağırladı, çok ilgilendi. Bir kez daha teşekkür ederiz kendisine. Diğer Simit Saraylarında çalışanlar hep suratsız, ilgisizdiler. İyi ki uzağa gitmişiz demem bu yüzdendi.
Kahvaltıdan sonra Vondelpark’a gittik. En meşhur parkı Amsterdam’ın. Flaman şair Joost van den Vondel’in heykelinin dikilmesiyle bugünkü adını alıyor. Yılda 10 milyondan fazla kişinin ziyaret ettiği parkta; ister yoga yapın, ister çimlere yatın, ister köpeğinizi gezdirin, ister yürüyüş yapın. Parkta gezerken severek takip ettiğim Youtuber Merve Özkaynak ile karşılaştım.



Öğle yemeğimizi Max Euweplein’de Ristorante Italiano’da yedik. Hard Rock Cafe’nin karşısında. Akşam yemeğine kadar sokak sokak gezip, yeni yerler keşfettik.

Akşam yemeği için önceden rezervasyon yaptırmıştık. Lijnbaansgracht’te Castell diye bir yere gittik. Et yemek isteyenler için harika bir yer.
Amsterdam’ın diğer meşhur yerlerinden biri de Manneken Pis. Külah içinde patates kızartması veriyorlar. Lezzetli; ama daha iyilerini yedim. Uzun uzun kuyruklar oluyor günün her saati.
Devam edecek…